www.fenton.forum.st
su gibi gideceksin önümden Uyeols10
www.fenton.forum.st
su gibi gideceksin önümden Uyeols10
www.fenton.forum.st
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 su gibi gideceksin önümden

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir
Anonymous



su gibi gideceksin önümden Empty
MesajKonu: su gibi gideceksin önümden   su gibi gideceksin önümden I_icon_minitimeCuma Ara. 11, 2009 2:42 pm

Sabah gözlerini açtığında ablası çoktan gitmişti işe, yatağındaydı… Sadece bakıyordu. Göğsünün tam ortasındaki o inanılmaz boşluk, kalkmasına engel oluyordu. Sanki tüm gücü bir gece de gitmişti de yatağa bağlı kalakalmıştı. Telefonuna uzandı eli, saate baktı. Ağır ağır doğruldu yatağında. Yatağın ucundaki deftere takıldı ayağı. Uzandı yavaşça. Her şeyi o kadar ağır yapıyordu ki, acısı öyle çekilmez kılmıştı ki hareket etmesini, defteri de görmesiyle süzüldü yanaklarına yaşlar.

Sen dedi sessiz sedasız, açtı defteri ilk sayfasını… Okumaya başladı…

Uzun zamandır böyle günlük tarzı bir şey tutmamıştım. Hoş şöyle baktığımda buda normal bir günlükten farklı olacak zaten.

Yani birlikteliğimiz öyle güzel gidiyor ki biliyorum zamanı gelince bana neden yazmıyorsun diyeceksin ve senin içinde karalamamı isteyeceksin. Bu nedenle bende buraya yazıyorum işte. Bir yerlere yazmak yerine, bir deftere yazmak daha güzel olur diye düşündüm.

Hem herkesin bilmesine ya da nazar değmesine ne gerek var değil mi?

Aklıma geldikçe yazacağım buraya; bir an geçmişten bir şeyler anlatacağım, bir an bir bakmışsın beş dakika öncesinden konuyu açmışım.

Belki kim bilir, haklı çıkarın da çok mutlu ederiz birbirimizi ve ilk yılımıza girmek nasip olursa sana veririm bu defteri. Ya da bir ay sonra ayrılırız ve ben yazdıklarımı okuyarak koca bir boşverle çöpe atarım onu.

Ne olursa olsun anlayacağın adı “sen” bu defterin. Sadece sen olacaksın ve sadece senden gelenler olacak içinden. Bilmiyorum ne olur ilerisi ama bu sefer kendime bir söz verdim ve hiçbir yere, burası hariç hiçbir yere yazmayacağım seni…

Kapattı daha fazla dayanamayıp, yazdıkları ne kadar da içtendi hâlbuki. Şimdi yalnız kalma zamanıydı farkındaydı. Yalnız kalıp en başından itibaren düşünecek ve ardından yavaş yavaş atacaktı içindekileri.

Bir sigara aldı eline, derken çakmağı çaktı bir nefes… Ve daldı gitti genç kız… Çok uzaklara daldı içinin huzursuzluğuna inat, canı acıyarak…

-----------------------

-İftara az kaldı nerde kaldı bu çocuk…

Seher, yemek yiyecekleri bir yer ararken sormuştu Minel’e.

-Bana mı soruyorsun, nerden bileyim tanımıyorum bile onu ben.

-Haha, ben sanki…

-İyi de en azından iş nedeniyle konuşmuşluğunuz var.

Devam edecekti ki Minel telefonu çaldı Seher’in.

-Geç kalacakmış biz bir yer bulabilsek bari.

-Şurası boş gözüküyor geçelim mi?

-Olur…

Dolunun boşu sayılabilecek bir yere oturdular derken, Erk’te bir süre sonra gelmişti yanlarına. Çöktü hemen, gülümsüyordu genç adam, yüzünde ki tatlı tebessüm huzur dağıtıyordu.

-Senin gözlerinde renkliymiş Erk…

Dedi Seher konuşacak bir şey bulamamanın sıkıntısıyla. Ezanın okunmasıyla ise emeğe koyuldular birden. Ne yapalım diye düşünürken Tophane geldi de akıllarına, kalktılar hep beraber. Minel biraz sıkılmıştı ama eve gidip oturmaktansa biraz hava almak iyi gelir diye düşünüyordu. Zaten Ege’de aramamıştı. Hoş neden aramasını bekliyordu anlamıyordu. Sevmiyordu evet bunu biliyordu ama sanırım yalnız olduğunda insan bazen sarılabiliyordu böyle sevgisiz denklemlere onunki de o hesap bekliyordu işte bir telefon.

-Şşşş bir tavla oynayalım mı?

-Ya kızım bak kavga ediyoruz sonra…

-Aman, oynayalım hadi.

Erk girdi araya,

-İddasına oynayın bari de heyecanlı olsun.

-Ben onunla iddiaya girmem dedi Minel.

Seher bir kahkaha patlattı

-Evet girmez, herkesi yener gelir bana yenilir çünkü.

-Hadi ordan be, hayatımda senin kadar kaçak oynayanı örmedim ben hayatımda.

-Yeniyorum ya sen ona bak akıllım…

-Oyna hadi oyna…

Başlamıştı iki arkadaş arasında bir turnuva daha, her ne kadar sonuç genellikle kavga da olsa, bir araya geldiler mi tutamıyorlardı işe kendilerini.

O gece de sonuç aynıydı. Birden kalktı Minel yerinde.

-Ben hava alacağım biraz.

Oysa ki zaten açık alandaydılar. Ama sinirleri öyle gergindi ki uzaklaşmaya ihtiyacı vardı sebepsiz. Biraz yürüdü… Yürüdü… Her şeyin ters gittiği bir dönemdeydi ve ne kadar mutsuz ne kadar gergin olduğunun o da farkındaydı. Telefonunu aldı eline, Ahu’yu aradı. Ahu inatla gel diyordu ona ama Seher’in mesajıyla vazgeçti ve döndü yanlarına.

-Ne havası bu açık alanda dedi Seher gülerek.

-Senden uzaklaşma havası, uyuz sende…

Siz hep böyle misinizdir dedi Erk, anlamamıştı.. Ne zaman kavga ettiler, ne zaman barıştılar akıl sır erdirememişti…


Telefonu çaldı birden Minel’in. O telefon sesiyle daldığı yerden çıktı. Sanki geçmişe döndüğünde yerine gelmişti ya kalbi birden, aniden bir el yine çıkarıp sökmüştü onu.

-Efendim…

-N’apıyorsun.

-Hiç…

-İyi o zaman gel burada da bir sürü hiçlik var.

-Kimseyi sıkmak istemiyorum biraz yalnız kal…

-Gel dedim sana.

-Bir duş alayım o zaman.

-İyi bekliyorum bak.

Duş kaçtığı tek noktaydı. Biraz geciktirebilirdi dışarı çıkmasını. Banyoya doğru ilerledi derken, aynaya takıldı gözü. Erk dedi sessiz sedasız, ipince bir sızı kan gölüne çevirdi bedenini. Öyle bir volkan vardı ki içinde hiç sönmüyor yakıyordu dört bir yanını genç kızın. Aynayı birlikte getirmişlerdi eve, nereye takacaklarına bir türlü karar verememişlerdi hatta bu küçük resmi de Erk’in cüzdanından almış ve koymuştu oraya. Her sabah onu görerek gülümseyebilmek için.

Geçmişte içini neşe dolduran bu fotoğraf şimdi el olan sevgilisini hatırlattıkça bıçak darbeleriyle güçsüzleştiriyordu onu. Birden çöktü banyonun sert ve soğuk zeminine. Ağlamayacağım dedikçe aktı gözyaşları, geçeceksin dedikçe daha bir egemen oldu adı gibi Erk yüreğine.

Oturduğu yerden kalkamadı, ağladı… Dakikalarca ağladı…

Acıya katlanamamasından öte, bir şeydi yaşadığı… Hani ölür insan zamanı gelince ama öldüğünde yüreği yanındadır, kalbi de onunla birlikte gider ya… İşte o yaşıyordu ama yüreği yoktu yerinde. Kalbi oyulmuştu ve yaşamak zorundaydı.

Aynadaki resmi aldı eline,

-Neden… Neden böyle olmak zorunda söylesene bana, neden bu acı? Bu kadar mı kolay tüm güzellikleri silmek? Bu kadar mı kolay can acıtmak içinde kendinin olduğunu bile bile. Seni sevdim, seviyorum. Sevgimin hak ettiği bu mu söylesene bu mu Erk?

Birden, aniden topladı derken kendini, duşu açtı… Su soğuktu… Sen çok seversin soğuk suyu dedi birden. Sonra kızdı kendine…

-Atıcam dedikçe, unutucam dedikçe her şeyde onu yad ediyorsun yeter artık. Kendine gel… Bu kadar mı güçsüzsün sen, gidenin ardından… Ufacık bir yok oluşun ardından bu kadar mı ayakta kalıyorsun. Onu boş ver sen kendine bu kadar mı değer veriyorsun aptal…

Aptal lafını pek sık kullanır olmuştu ya kendine, hiçbiri bu kadar acımasız değildi. Yüzünü yıkadı sözlerin ardından, aynadaki resmi aldı, çöp tenekesine doğru ilerledi. Sonra vazgeçti, dayanamamıştı yine, gitti ve çantasına koydu özenle.

Gözyaşları dinmişti ya, aniden başladılar yeniden. Ne zaman ağlayacağına tık o bile kestiremiyordu. Koşarak girdi duşun altına. Ne gözyaşlarının çıkmasını istiyordu ne de daha fazla güçsüzleşmek çünkü. Yeni bir hayata adım atmak istercesine kaldı suyun altında.

Sular bütün vücudunu dolaşıp aktıkça ayaklarından arındığını düşündü. Tüm acısının da böyle akacağını. Ve zamanın ılık bir duş gibi temizleyeceğini tüm varlığını.

Su gibi gideceksin yüreğimden.

İstemesem de gideceksin sevdiğim.

Zamanın akışı gibi, bir nehrin denize kavuşması gibi sende kavuşacaksın bilinmezliğe.

Ve ben o zaman dönüp baktığımda tek kelime edeceğim bize…

Sevmiştim…

Elimden gelen tek şeydi seni sevmek…

Ama yetemedim…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
su gibi gideceksin önümden
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
www.fenton.forum.st :: Aşk-Sevgi Forum :: Aşk Şiirleri, Aşk Yazıları-
Buraya geçin: